Psikotik bozukluklar dünya çapında belirgin farklılıklar göstermeksizin %0,5 ile %1,5 (ortalama %1) gibi oldukça sık görülen klinik durumlardır. Psikotik hastaların hastaneye yatış ya da tedavi başvurusu, damgalanma korkusu, hastalığın inkarı, yanlış tanısal değerlendirmeler, sosyo-ekonomik faktörler  gibi nedenlerle çoğu kez gecikmektedir.
 
Psikoz yatkınlığı olan kişilerde, annenin hamilelik döneminde yaşadığı açlık, kötü beslenme gibi stresler, hamileliğin 2. trimesterinde geçirilen bazı viral enfeksiyonlar, düşüs sosyo-ekonomik destek, evlenmemiş olma, düşük zeka seviyesi, bazı doğumsal anomaliler, psikotik aile geçmişi, sosyal yönden izole yaşam, hastalık öncesi bazı kişilik özellikleri, kannabis, kokain, amfetamin, ketamine ve LSD gibi madde kullanımının psikoz için risk yarattığı düşünülmektedir. Kadın ve erkek cinsiyet arasında psikotik hastalıkların gelişimi açısından belirgin bir fark izlenmemekle beraber erkeklerde kadınlara gore daha erken başladığını, daha sık tekrarladığını ve daha kötü seyrettiğini gösteren çalışmalar da vardır.
 
Stresli yaşam olayları, ilk psikotik atak ve sonraki hastalık nüksleri için risk yaratmaktadır. Yine ailenin sağlıksız, aşırı duygu dışavurumu da hastalığın tekrarlamasına neden olabilmektedir. Bu nedenle de psikotik hastalıkların tedavisinde bireysel tedavilere ek olarak aile tedavileri de yapılmalıdır.