Aile araştırmaları özellikle ikiz çalışmaları genetik ve çevresel etkenlerin önemini birbirinden ayırmamıza yardımcı olmaktadır. Ancak mevcut çalışmalarla bu ilişkiyi değerlendirmede henüz yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Bağımlılıkla ilgili sorunlarda benzerlik oranı monozigot ikizlerde dizigot ikizlere oranla anlamlı şekilde daha yüksek bulunmuştur. Mevcut bulgular genlerin bu değişkenliğin %60’ nı açıkladığını tahmin etmektedir, geri kalan %40’ lık bölüm paylaşılmayan, çevresel etkenlerle açıklanabilir. Evlatlık verme tipi araştırmalarda, çocukların biyolojik anne babalarından doğumdan kısa bir süre sonra ayrıldıkları ve bir daha haberdar olmadıkları durumlarda bile bağımlılık problemi olan ebeveynlerin çocuklarında bağımlılık riskinde anlamlı bir artış olduğu görülmektedir. Genetik olarak birden fazla genin bağımlılığın gelişimine katkıda bulunduğu kabul edilmektedir. Bu aday genleri bulmada umut verici çalışmalar sürmektedir.
 
Değişik sosyal gruplarda yapılan çalışmalarda bağımlılık gelişimi için farklı sosyokültürel teoriler geliştirilmiştir. Ancak bu teoriler sıklıkla hatalı stereotipilere dayanmaktadır ve bu kuralların belirgin istisnaları vardır. Örneğin, Yahudiler gibi çocuklarına orta düzeydeki alkol alımını aile ortamında tanıtan etnik gruplarda düşük alkolizm oranları görüldüğü öne sürülmektedir. Yine İrlandalı ve Fransızlar üzerinde yapılan gözlemlere dayanılarak oluşturulan teorilerin yanlış bir şekilde İtalyanlarda yüksek oranda alkolizm olduğunu öngördüğünü söyleyebiliriz.
 
Sosyokültürel faktörlerin araştırılması ne kadar zor olsa da çevresel olayların bağımlılık gelişiminde önemli bir risk olduğunu bilmekteyiz. Bağımlılık yapıcı maddeleri kullanmaya ve sonuçları hakkında kişiye yüklenen kişisel sorumluluklara yönelik kültürel yaklaşımların, bir toplumdaki bağımlılıkla ilgili sorunların oranının belirlenmesinde önemli etken olduğu düşünülmektedir.  
 
Sonuç olarak henüz yeterince belirlenmemiş, tanımlanmamış pek çok genetik, biyolojik ve sosyokültürel faktörün bağımlılık gelişimine katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Sorun bu teorileri destekleyecek veya reddedecek bilgilerin nasıl elde edileceğidir.